Küba yolculuğuna çıkmadan iki gün evvel doktor randevumuz vardı. Bu muayene diğerlerinden daha önemliydi. Çocuğun cinsiyetini öğrenecektik. Çocuğunun cinsiyetini öğrenen bir anne baba bunu Küba’ya giderek kutluyor. Böyle de zenginiz.
Belki biraz haksızlık yapmış olabilirim, ama aylar öncesinden yaptığımız El Clasico maçını kaçırmayacaktım. Her şey hazırlanmıştı, business klastan ayarladığımız biletlerle şampanyalar eşliğinde Barcelona’ya varış, ardından helikopterle Madrid’e uçuş. Hayır maç Barcelona’da değil Madrid’deydi ama sangriyayı en güzel yapan yer Barcelona’daydı. Uğramadan gitmek olmaz. Santiago Bernabèu’nun yanındaki helikopter pistine indiğimiz anda cep telefonumu açtım. Hemen sevgilimi arayıp yanlış giden bir şey olup olmayacağını soracaktım. Hem helikopterin hem de stadyumun etrafını doldurmuş “Madrileño”ların sesinden mütevellit telefonla konuşamıyordum. Mesaj attım, cevap çok güzeldi. “Sen keyfine bak hayatım, biz iyiyiz?”
“Siz” kim? Bırakın Barcelona’yı Madrid’i Mecidiyeköy’e gidemediğim o günlerde daha önce dikkat etmediğim bir şeye dikkat ettim. Hamile kadınlar “Sizli Bizli” konuşuyorlar. Ben ilk başta “BİZ”i kastediyor diye düşünmüştüm, tamam değilmiş ama en azından benden de biraz bahsetseydin. Daha sonra bu “Sizli Bizli” konuşmaların hamilelikten kaynaklanan ani sosyal statü değişikliğinin gerekliliği olan tevazu zarfları olduğunu düşünüyordum. “The Royal We” kıvamında. Hayır değilmiş. Gayet bebek ve kendinden bahsediyormuş.
İşte bir defa daha kendimi kötü hissediyordum. Ben neden “Biz” diyemiyordum? Çocuğu taşımadığım için mi? Garip olan ise şuydu; birileri bana “Borga Bey Borga Bey baba olacaksınız neler hissediyorsunuz?” dediğinde verdiğim cevap hep aynıydı; “Hocam çok güzel bir duygu”
Yalan. Hiçbir duygu yoktu. Koca bir boşluk. Evet şunları düşünüyordum; maddi olarak nasıl bir gelecek bizi bekliyor, ayrılırsak ne olur, altını değiştirirken elime bulaşanların tadına bakmak zorunda mıyım, karbonun özgül ağırlığı kaç? Ama “Biz” diyemiyordum. Yavaş yavaş şu soruyu sormaya başladım. “Acaba ben baba olmaya hazır değil miyim?”
Bu karamsar durumumun en kötü tarafı da şu oldu; bu düşüncelerimi kimselerle paylaşamıyordum. Bebeği istemediğimi ya da sevmeyeceğimi zannetmelerinden korkuyordum. Oysa ben birçok problemimi birilerine anlatabildikten sonra çözebilen biriyimdir. Sanırım sesli düşünme olayını yapamıyorum.
Küba yolculuğuna çıkmadan iki gün evvel doktor randevumuz vardı. Bu muayene diğerlerinden daha önemliydi. Çocuğun cinsiyetini öğrenecektik. Çocuğunun cinsiyetini öğrenen bir anne baba bunu Küba’ya giderek kutluyor. Böyle de zenginiz.
Doktoru çok sevmiştim. Bir doktordan istediğim bütün özellikleri taşıyordu. Aslında tek bir özellik istemiştim; doktorluk. Komik olup hastasını eğlendirmeye çalışmayan, her şeyi en açık haliyle anlatan, sonuçları, komplikasyonları açık yüreklilikle belirten birini istemiştim. Bizim tercihimiz tıpkı böyle biri çıkmıştı, sevinmiştim. Çocuğumuzun cinsiyetini öğreneceğimiz gün bir telefon geldi. Doktor yüksek tansiyon sebebiyle hastaneye kaldırılmış, muayenemizi iptal mi etmek istermişiz yoksa başka bir doktordan mı randevu almak istermişiz? Şansa bak. Biz ne kadar şanssızsak doktorun da o kadar şanslı olduğunu düşünüyorum. Hastanedeyken hastaneye kaldırılmak kolay çünkü.
Başka bir doktordan randevu aldık. Espri yapmayı seven bu geçici doktordan yegane isteğimiz bize çocuğumuzun cinsiyetini söylemesiydi. Artık iyice belirginleşmiş göbeğin üstüne jel döküldü ve ekranda bizim anlamadığımız şekil belirdi. Doktor “Cinsiyetini öğrenmek istiyorsunuz değil mi?” diye sordu ve bir yanlış anlaşmadan kaynaklı sorunların üstünü örttü. “Evet” dedik ve direkt olarak “Female” dedi.
Adamın “Kız” yerine “Female” demesine bile takılamadım mutluluktan. İnanamadığım nadir anlardan biriydi. O an ne hissettiğimi sadece şöyle anlatabilirim. Dünya üzerinde olmanın ne demek olduğunu ilk defa anlamıştım. Yaşadığımı anlamıştım…
“Biz” diyememenin ağır stresi kalktı üzerimden, “Kızım olacak” demiştim içimden. O an ağlamaya başladım. Çok mutlu olduğum için değildi ağlamamın sebebi. Anlatabileceğim, daha önce yaşadığım bir duygu değildi. Böyle bir şey okumamıştım, duymamıştım, izlememiştim. Sanki gurur, neşe, bir şeye kavuşmanın haklı mutluluğu karışımı gibi bir şeydi sanırım. Bu çeşni ilk defa beni baba olacağım hissine ulaştırdı.
Şöyle demiştim kendi kendime… “Ben, sevgilim ve kızım Küba’ya gidiyoruz.”
Despues: Cuba…
Görüşürüz. İlk defa size görüşürüz dedim…