Bu durum onunla daha fazla ilgilenmemi sağlıyordu. Onunla oynayabileceğim çeşitli oyunlar keşfedip oyalanabiliyordum, fakat takdir edersiniz ki Leyla kolay sıkılıyordu. Sonra o garip yüz ifadesini takınıyordu, ardından ben altını değiştiriyordum. Günler kolay geçmiyordu yani anlayacağınız. Tam bu anlarda iki yakın arkadaşım imdadıma koştu. Tamer ve Tuncay bağımsız çalışan insanlardı ve çalışmadıkları zaman bana geliyorlardı. Programımız genelde 09:00 kahvaltı, Leyla ile oyunlar, sohbet, Leyla uyurken temizlik ve yemek daha sonra da dışarı çıkmak şeklinde oluyordu. Dışarı çıkarken Leyla’yı da yanımıza almayı ihmal etmiyorduk.
Mekanımız genelde kalabalık İstiklal Caddesi’ydi. İstiklal’i baştan sona yürüyor, Tünel tarafında bir şeyler içiyor daha sonra da eve geri dönüyorduk. İkinci ya da üçüncü çıkışımızda ilginç bir şey keşfettik. Kadınlar bize bakıyordu. Sanırım bebek kadınlar üzerinde farklı bir etki yaratıyor. Kadınların bize bakması bizim üzerimizde de farklı bir etki yaratıyordu. Egomuz yükselmiş bir biçimde koltuklarımızın altında karpuz taşırmışçasına yürüyorduk. Kadınlar gelip Leyla’yı seviyor, bize çeşitli sorular soruyor, yaşı biraz geçkin olanlar bize tavsiyeler veriyordu. Kadınların bizlerle ilgilenmesi hoşumuza gidiyordu. Aramızda evli olan Tamer kısa bir süre sonra “Sanırım ben de bebek istiyorum.” demeye başlamıştı.
Artık dışarı çıkmak çok daha zevkli hale gelmişti. Resmen kadınlarla flört ediyorduk. Başımıza sık gelen bir şey olmadığı için bu bizi çok heyecanlandırıyordu.
Yine Tünel’e kadar yürümüş ve bir yerlerde oturmaya karar vermiştik. Bir yandan Leyla’ya sütünü verecektik bir yandan biz de birer kahve içecektik. Kahvelerimizi içip bir Leyla ile ilgilenirken yan masadaki iki kadın dikkatimizi çekti. Bizi gösterip konuşuyorlardı aralarında. Herhangi bir yerde kadınların bizi gösterip hakkımızda konuşmaları en son bizim bebekliğimizde olmuştu sanırım. Heyecanlanmıştık elbette.
“Sanırım kadınlar bizden çok daha sevgi dolu, vicdanlı yaratıklar” dedi Tuncay.
“Ne alakası var? Tamamen bebekli erkeklerin daha masum olduğunu düşünüyorlar.” dedi Tamer.
“Her ne olursa olsun bebekli bir erkeğin çekici olduğu gerçeği değişmeyecek beyler.” dedim. Bu arada kadınlar masalarından kalkıp yanımıza yaklaştılar. Tuncay bayıldı.
Kadınlar masamıza gelip “Ay çok tatlı” nidalarıyla Leyla’yı sevmeye başladılar. Yaklaşık otuz saniye sonra kadınların bizimle diyaloga gireceğinden emindim. Ben aşağıdan Tamer’in bacağına vurmaya başladım. Tamer bana dönünce “Bak şimdi.” anlamında gözümü kıptım.
On beş saniye gecikmeyle kadınlardan biri bir Leyla’ya bir de bize baktı.
“Eeee… Babası sizsiniz.” dedi beni göstererek.
“Evet” dedim, “O kadar benziyor muyuz?”
“Ay aynı dudaklar, aynı burun.” dedi kadın.
“Ona çok tatlı dediğinize göre bunu bir iltifat olarak kabul ediyorum.” dedim
Kadın Leyla’yı sevmeye geri dönmüştü, hatta Leyla’yı pusetinden kaldırıp kucağına aldı ve bizim masamıza oturdu. Demek ki muhabbet sürecekti. Tam o an Deccal geldi…
“Annesi nerede?” diye sordu kız
“Annesini kaybettik.” dedim.
Tuncay ve Tamer’in gözleri hiç olmadığı, olamayacağı kadar büyüktü. İkisi de gülmemek için kendilerini zor tutuyorlardı.
“Ayyy!” diye haykırdı kadın “Çok üzüldüm, başınız sağ olsun.”
“Sizler sağ olun” dedim
“Çok özür dilerim, yaranızı deştim.” diye devam etti.
“Yok, artık geçti acısı, unutmaya çalışıyorum, malum Leyla gibi bir sorumluluğum var.”
“Çok zor oluyor değil mi?” diye sordu kadın.
“Arkadaşlarım var, onlar yardım ediyorlar sağ olsunlar.” dedim.
Tuncay ve Tamer’in dudakları kıpırdıyordu. Açıkça küfür edemiyorlardı bana.
“Ama annesiz bir çocuk çok zor tabi.” diyerek bir adım attım. Beklenen karşılık hemen geldi.
“Ay tabi ki, tahmin edebiliyorum. Tekrar evlenecek misiniz peki?”
“Pedagoglar, eğer istiyorsam, Leyla daha fazla büyümeden bu işi yapmam gerektiğini söylediler.” diyerek yalanımı bilimsel temellere dayandırdım.
“E siz ne yapacaksınız peki. Var mı bir aday?”
Kadına o an evlenme teklif etsem direkt “Hayır” yanıtını almazdım herhalde. En azından düşünürdü.
Bir müddet daha bu konuşmayı sürdürdükten sonra özür dileyerek kadına şaka yaptığımızı anlattık. Kadın biraz kızmakla birlikte kendisi de olaya güldü. Hatta kameralar nerede gibilerinden gereksiz espriler yaptı.
Akşamüstü eve gittiğimizde hala muhabbeti hatırlayıp gülüyorduk. Tamer’in karısı ve Leyla’nın annesi de bize katıldıklarında olayı anlattık. Onlar da güldü, fakat bizim ne kadar ahlaksız yaratıklar olduğumuzu da söylemeden geçemediler. Misafirlerimiz gittikten sonra ben bir daha Leyla’yı dışarı çıkaramayacağımı öğrendim…
Tabi ki çıkarabilecektim Leyla’yı ama çok dikkatli olmak kaydıyla. Çünkü ertesi gün pusetlerdeki emniyet kemerinin ne kadar önemli olduğunu çok acı bir deneyimle öğrendim…
Not: Bu anımın biraz değiştirilmiş halini senaryo olarak yazmıştım. Bu senaryo Kanal D’de yayınlanan “Haneler” adlı dizi ile ekranlara yansımıştı. Sonra çaldın çırptın demeyin lütfen.