Doktor kendine ait işi bitirdikten sonra onunla doğumhanenin kapısının önünde karşılaştık. Beni tebrik etti ve “22.00 demiştim ama 10 dakika erken geldi, bu da nazarı olsun.” demişti. Sonradan Leyla’nın bir nazarı daha vardı; sol ayağının 4. parmağı yamuktu. Ama çok güzeldi.
Doğumhaneden çıktığımda alkışlarla karşılandım. Kalabalığın arasına dalıp tebrikleri kabul ettim. O kadar çok alkışlayıp ıslıklamışlardı ki hemşire gelip gürültü yapmamamız konusunda uyarmak zorunda kalmıştı.
Çocuğu sizinle 30 saniyeliğine tanıştırdıktan sonra uzun bir süre göremiyorsunuz. Onu alıp muayene ediyorlar, daha sonra yıkayıp giydiriyorlar.
Leyla ilk nefesini aldıktan sonra onu hemen aldılar. Hala doktorluğunu yapan kadın Leyla’yı alıp muayene etti. O sırada ilginç bir gelenek var. Bir ebe çocuğun parmaklarını sayıp, anneye eğilip “Her şey tam” diyor. Buna hazırlıklı olmadığımdan şöyle bir şey yaşamıştım.
-“Ne dedi?”
-“…”
-“Neymiş?”
-“…”
-“Ne olmuş?”
-“…”
Ben kulağı ağır işiten, yaşlı ve meraklı bir insan gibi “Neymiş” tadında takılırken Leyla’yı çıkardılar.
Doktor kendine ait işi bitirdikten sonra onunla doğumhanenin kapısının önünde karşılaştık. Beni tebrik etti ve “22.00 demiştim ama 10 dakika erken geldi, bu da nazarı olsun.” demişti. Sonradan Leyla’nın bir nazarı daha vardı; sol ayağının 4. parmağı yamuktu. Ama çok güzeldi.
Doğumhaneden çıktığımda alkışlarla karşılandım. Kalabalığın arasına dalıp tebrikleri kabul ettim. O kadar çok alkışlayıp ıslıklamışlardı ki hemşire gelip gürültü yapmamamız konusunda uyarmak zorunda kalmıştı.
Tamam, belki alkış kıyamet kopmadı ama insanlar beni deli gibi tebrik ediyorlardı. “Hadi bakalım Borga Baba” diyorlardı bana. Sonra anne çıktı, benim bütün forsum bitti. Herkes onun başına toplanmıştı. Gözden kaybolduğumda beni aramaya çıkmamışlardı bile. Belki böyle bir şey yaşanır, bütün ilgiyi anneye verirler diye daha önceden Kolombiya biletimi almıştım. Havalimanına doğru yola çıktım. Ama önce yıkanan Leyla’yı izleyecektim.
Bir hatırlatma. Özellikle normal doğumla dünyaya gelen çocuklar 12 rauntluk bir boks karşılaşmasından çıkmış gibi doğuyorlar. Bu süreç onlar için hem yorucu hem de travmatik. Travma yüzde oluşan deformasyon olarak size yansıyor. Leyla’nın gözleri Apollo Creed ile karşılaşmış gibiydi ve birazdan “Adrian” diye bağıracaktı sanki. Yani bırakın bana ya da annesine benzemesini Leyla çok bariz bir biçimde Rocky Balboa’ya benziyordu. Gurur duydum.
Bir hemşire Leyla’yı şıpır şıpır yıkamış, el ve ayak izlerini bir kağıda almış kurulamış ve giydirmişti. Küçücük, şeffaf bir leğene benzeyen yatağına yatırdı ve bizim camlı bölmede görebileceğimiz bir yere getirdi. Babasıydım.
Anlamsız bir şekilde sağa sola döndürüyordu kafasını, ellerini ayaklarını sallıyor, ağzını açıp kapatıyordu. Yeni doğan çocuklar göremiyorlar. Sadece ışığı seçebiliyorlar. Ben ise ona kendimi göstermek için neredeyse camı kıracaktım. Babasıydım.
Bir müddet sonra onu odaya getirdiler, ilk defa orada kucağıma almıştım Leyla’yı. Bana uzatan hemşire “Çok güzel tuttunuz” demişti. Babasıydım. İlk defa baba olduğumu tam anlamıyla hissediyordum.
O an şunu düşündüm. Babaydım artık. Bundan daha büyük hangi unvana sahip olabilirim ki?
Ortalık sakinleştikten sonra biz de yattık. İlk başlarda muayeneler devam ettiği için Leyla’yı sık sık odadan çıkartıyorlardı. Sonra gecenin bir vakti, artık sizin odanızda kalabilir. Ağlayınca emzirin, altını değiştirin dediler ve çıktılar. Gidip yanına baktığımda mışıl mışıl uyuduğunu gördüm. Bir müddet onu izledim. Gelecek aylarda sık sık tekrarladığım şeyi yapmaya ilk o an başlamıştım, onu uykusunda izlemek, arada sırada da nefes alıp almadığını kontrol etmek. Arkadaşlar nefes almak refleks bir durum, onlar nefes almayı unutmuyorlar.
Refakatçiler için ayrılmış yatağa yattığımda huzurlu bir uykuya daldım. Kapı sesiyle uyandım. Adamın biri elinde gazetelerle odaya girmiş bize gazete isteyip istemediğimizi soruyordu. “Sabah sabah hayret bir şey ya.” diyerek bir gazete aldım. Tekrar yatağa girdim. Tam yatarken yan yatakta bebeğini emziren bir kadın gördüm. Battaniyeyi kafama kadar çekip “Neler oluyor” diye düşündüm. Evet, şimdi ağlama seslerini de duyabiliyordum. Kadınlardan daha büyük olanı ağlamaya başlamıştı. Yavaşça yataktan çıktım. Daha ilk sabahta kendimi otelde gibi hissedip yataktan çıkmamam ilk çocuklu kavgamızı başlatmıştı. Yanına gittim
-“Neden uyanmadın?” dedi
-“Duymadım ki hiçbir şey!”
-“Bu böyle mi devam edecek?”
-“Takdir edersin ki alışık olmadığım bir durum, sanırım alışacağım” dedim.
Biraz sakinleşmişti, tam o sırada odaya giren doktor ağlayan gözleri görünce gülerek şöyle demişti.
-“Tabi ki olur böyle şeyler”
Sonra bana döndü ve
-“Çok hassas olurlar”
Bundan sonra ben de çok hassas olacaktım.
Bugünden bir anekdot:
Sabah Leyla’yı okuluna bırakırken ona “Dünya Kadınlar Günün kutlu olsun kızım” dedim, bana dönüp, “Doğum günüm mü?” dedi. “Hayır” dedim, “Bugün Dünya Kadınlar Günü ve sen de bir kadınsın.” Çocuklar inatçı yaratıklar. “Ben kadın değilim ben Leyla’yım” dedi. “Bence sen inek arabasısın” dedim ve olağan atışmamızı yaşadık.
Öncelikle Leyla’nın ardından tüm kadınların Dünya Kadınlar Gününü kutluyorum. Çok sevdiğim bir kadının da kadınlar gününü buradan kutlamak istiyorum. Sanırım başka fırsat bulamayacağım.