Leyla’nın henüz parkta oynamak için çok küçüktü ama onu kucağıma alıp çocukların arasında dolaştırmaya başladım. Bu çağlarda bebeğinizin sevinçli olduğunu şöyle anlıyorsunuz: Bebek ellerini ve ayaklarını aynı anda sallamaya başlıyor. Bu durumda olduğu gibi, bazen o kadar hızlı sallıyorlar ki bebek alev alabiliyor, dikkat edin. Leyla kucağımdan inememesine ve parktaki oyuncaklarla oynayamıyor olmasına rağmen pek neşeliydi. Havanın gerçek bir nisan havasında olmasının ve çevrenin rengarenk olması da çok etkiliydi.
Bir süre sonra bir şeyin farkına vardım: Aralarındaki yaş farkı ne kadar olursa olsun “çocuk” diyeceğimiz küçüklükteki insanlar birbirleriyle nitelikli bir şekilde iletişim kurabiliyorlar.
Leyla birçok çocukla iletişim kurabiliyor, onlarla adeta konuşuyordu. Çocuk masumiyetinin ise o zaman farkına varıyorsunuz.
5-6 yaşlarında bir çocuk Leyla’nın yanına gelmiş, elindeki balonu ona sallayarak oyun yapmaya çalışıyordu. Evet “Oyun yapmak” tabirini kullanıyorum çünkü bebeklerle oynadığınız çoğu oyun aslında yok ve o an yapıyorsunuz. Çocuk Leyla’ya balonu salladıkça Leyla daha bir neşeleniyordu. En sonunda ağlamaya başladı. Ben ilk başta bunu mutluluk gözyaşları zannetmiştim.
“Baba o kadar mutluyum ki ağlayabilirim.”
“Ağla kızım tutma kendini…”
Meğer balonu istiyormuş.
“Amca vereyim mi balonu?” diye sordu çocuk bana.
“Yok canım senin balonun sende kalsın, ben ona balon alayım şimdi.” dedim çocuğa.
“Olsun amca, çok sevdi, benim balonumu alsın.” dedi.
Çocuk balonu verip uzaklaştı. Kendi çocukluğum, iğrenç beyaz takımı ve turuncu papyonu taktığım gün geldi aklıma. O zamanlar bizler de birbirimize bir şeyler veriyor, bir şeyler alıyorduk. Trampa bile olmayan bir ekonomi mevcuttu aramızda.
Leyla’yı tekrar pusetine koyup balonu kucağına koydum, balonu attı. Tekrar balonu kucağına koydum, balonu attı, tekrar ve tekrar… eğilip onunla konuşmaya başladım.
“Bak güzel kızım, o abla sana balonu hediye etti. Hediye almak güzel bir şeydir. Sana hediye edilen şeylere böyle davranman hiç hoş değil. Bir hediyeyi beğenmesen bile onu gelişigüzel atamazsın, onu saklaman sana hediye edildiği günü hatırlaman gerekir. Senin için güzel bir şey bu. Lütfen balonu atma, eve gidince bu balonla güzel güzel oynarız.”
Bebeklerle iletişim kurabilmek çok çok önemli. Bebek sizi anlamasa bile onunla konuşmanız, onun gözlerine bakarak, onu önemseyerek ona anlatmak istediğiniz her şeyi düzgün bir dille anlatmanız çok önemli.
Leyla balonu tekrar attı. Balon elde, puseti ittirerek evimize doğru yollandık.
Leyla ilk 23 Nisan’ını istemediği bir hediyeyle geçirmişti. Önümüzdeki 23 Nisan’da anlama seviyesi de yükseleceği için onu gösterilerin yapılacağı stadyuma götürme kararı almıştım. Ama önümüzde anlı şanlı bir “1 MAYIS” vardı.
Leyla tam bir hafta sonra yaşayacağımız 1 Mayıs’ı bizim için de “Olaylı 1 Mayıs” haline getirmişti. Ama bilerek ama bilmeyerek…
Önemli not: eski 23 Nisan fotoğrafımı geçenlerde buldum. Beyaz takım ve turuncu papyon ile çekilmiş fotoğrafımı isteyenler hesap numaramı alabilirler. Gözlükleri hiç söylemiyorum bile.