Kadınlar hamilelik döneminde çok çeşitli duygular yaşıyorlar. Bunun en büyük sebeplerinden biri elbette ki yaşadıkları fizyolojik değişim. Hayalini bile kuramadığım durumu şöyle özetlemeye çalışacağım. İçinizde, size yaklaşık 2 yıl sonra “Anne” diyecek biri büyümeye başlıyor. Yer darlığından mütevellit bu şahıs sizin iç organlarınızı ittiriyor, kendine yer açıyor. Büyüdükçe büyüyen şahıs sizin yaşam standartlarınızı da düşürüyor. Göbeğinize 2 kiloluk bir ağırlık bağlayıp dolaşmaya çalışın.
Çeşitli araştırmalar neticesinde doğum doktorumuzu bulmuştuk. Fakat muayenesine gitmek istememiştik. Kendisiyle yaptığım görüşmeler neticesinde evde muayene yapabileceğini fakat ultrason için muayene ya da hastaneye gitmemiz gerektiğini söyledi. Babamın fabrikasına gittim. Muhasebe müdürünün odasına girdim. “Evet Borga, gene ne lazım?” dedi. “Ultrason cihazı.” Yanıtını verdim. Hemen internetten siparişi verdi. Artık evde muayene olabilirdi sevgilim. Zaten çocuğu da bahçemizdeki havuzda doğurmayı planlıyorduk.
Uyandığımda hastanedeydim. Sevgilim bir konsolosluk çalışanı olduğu için ve diğer birçok ülkede insan hayatına değer verildiği için özel sağlık sigortası vardı. Geniş kapsamlı olan bu sigorta (yolda takılıp ayağını burksan helikopter gönderiyorlardı) sayesinde özel bir hastaneyi tercih edebildik. Konsolosluk çalışanlarından biri bize bir doktor tavsiye etmişti. Batının jinekologunu almaya karar verdik. Randevular alındı ve bekleme odası günleri başladı benim için.
Kadınlar hamilelik döneminde çok çeşitli duygular yaşıyorlar. Bunun en büyük sebeplerinden biri elbette ki yaşadıkları fizyolojik değişim. Hayalini bile kuramadığım durumu şöyle özetlemeye çalışacağım. İçinizde, size yaklaşık 2 yıl sonra “Anne” diyecek biri büyümeye başlıyor. Yer darlığından mütevellit bu şahıs sizin iç organlarınızı ittiriyor, kendine yer açıyor. Büyüdükçe büyüyen şahıs sizin yaşam standartlarınızı da düşürüyor. Göbeğinize 2 kiloluk bir ağırlık bağlayıp dolaşmaya çalışın. Arka planda da vücut çalışıyor ve bazı hormonlar salgılıyor. Bu hormonlar tırnağınız kırıldığı zaman ağlamanıza yol açıyor. Bırakın duygusal bir film izlemeyi Seinfeld izlerken ağlayabiliyorsunuz. Sürekli yaptığınız ve zevk aldığınız bir şeyden artık sıkılabiliyorsunuz ya da bambaşka bir şeyden çok daha fazla keyif alıyorsunuz.
Peki erkeklere ne oluyor? Hiçbir şey! Baba adayları hamile kadını anlamaya çalışmak yerine hamileliğin zorluk durumuna göre kendilerini ve kadını korumalılar sadece. Fakat asıl konu olan “Babalığa Hazırlık” için elinizden gelen bir şey yok. Ben yeni aldığım motosikleti iade etmiştim mesela. Aman ne komik. Değişen tek duygu şu olmuştu bende. Bütün çocuklar, hamile kadınlar ilgimi çekmeye başlamıştı. Sanki sokaklar çoluk çocukla dolup taşmıştı. Her gördüğüm çocuğa, bebeğe bakar olmuştum. “Aha şu arabadan alayım.”, “Ay ne güzel kıyafet.” “O çocuğa öyle vurulur mu be.” gibi sayıklamalarla dolaşıyordum sokaklarda. Algıda seçicilik yaşamıştım sadece.
İşte bana tüm bunları anlatan adamı, doktorumuzu bekliyorduk bekleme odasında. Doğum kliniklerinin bekleme odaları tam bir felaket. Anne olan kişiler ve anne adayları birbirlerine garip gözlerle bakıyorlar. Gözlerinden “Benim çocuğum bundan daha güzel olacak” bakışlarını yakalamak mümkün oluyor bazen.
Ve bekleme odası felaketinden kurtulduk sonunda. Doktor bizi odasına davet etti. Daha önce de dile getirmiştim; işim gereği doktorlarla çok içli dışlı oluyordum, doktorlar ben de bir stres yaratmıyordu artık, jargona bile neredeyse hakimdim. Tanışma faslı falan derken soyadı farklılığından kaynaklanan ilk yanlış anlaşılmalar başladı.
-“Siz evli misiniz?”
-“Hayır değiliz.”
-“O zaman yani siz kimsiniz?”
-“O benim erkek arkadaşım.” diye cevap verdi sevgilim.
-“Yani bebeğin babası siz mi olacaksınız?”
-“Valla sizin için bir sorun teşkil etmeyecekse bu şanlı göreve talibim hocam.”
-“Tabi olur da, ilk defa evlenmemiş bir çiftin doktorluğunu yapacağım.”
-“Biz de ilk defa çocuk sahibi oluyoruz. Ne güzel ilkler yaşanıyor.”
Bu diyaloglar eşliğinde ilk muayene başladı. Hemen çocuğun rahme düştüğü tarih hesaplandı. Evet bu tarih hesaplanabiliyor. Yaklaşık 3 günlük bir sapma ile karşıma koyulan tarihe baktım ve…
Tam burada size hamileliğin nasıl başladığını anlatmam gerekiyor. Heves etmeyin çok ayrıntıya girmeyeceğim:
SAHNE 9/İÇ/GECE/DIŞ SES/MÜZİK
Kadın ucuz bilet bulur ve Almanya’ya gidecektir. Sevgilisi valizini toplamasında yardım ederken birasını yudumlar. Kadın dayanamaz biradan yudumlar alır. Havaalanına gecikileceği için çakır keyif havada toplanan bavula küçük pembe haplar koyulmaz. Kadın Almanya’ya (Acı Vatan) iner inmez eczaneye girer ve doğum kontrol hapı ister. Fakat Acı Vatan Almanya gayet medeni bir ülke olduğu için ilaçları leblebi alır gibi alamamaktasınızdır. Reçetesiz ilaç orada satılmamaktadır. Kadın tatilini bitirip geri döner. Hemen bir eczaneye gider ve yeni doğum kontrol hapları alır. Kullanacağı güne kadar ne olup olmayacağını da eczacıya danışır. Eczacı kendi çocuklarına arkadaş olsun istediğinden dolayı, “Üç ay boyunca bir şey olmaz. Çok zor” der. Ama adam ve kadın zoru başarır.
SON
Doktorun verdiği tarihe baktım ve
-“Kızım sen o tarihte Almanya’daydın?!?”
-“Saçmalama Borga.”
-“Uçak biletini göster.”
Evet, bu benim hamilelik yüzünden yaşadığım duygu durum bozukluğum. Muayene devam etti, doktor bize ne gibi süreçlerden geçeceğimizi anlattı. Her bir merhaleyi duyduğumuzda “Ne var ki hallederiz”, “Ohoooo” der gibi birbirimize bakıyorduk. Bir erkek için hamileliği 3’e ayırabilirim:
1- Le Fabuleux Destin d’Amelie Poulain (Jean Pierre Jeunet, 2001)
2- Il Buono, Il Brutto, Il Cattivo (Sergio Leone, 1966)
3- Apocalypse Now (Francis Ford Coppola, 1979)
İleride uzun uzun işleyeceğimiz bu evrelerin şimdilik ben daha giriş (Amelie) bölümündeydim ve hayat tozpembeydi. İlk ultrason muayenesine girdik. Sayın baylar ilk sürprizinize hazır olun. Filmlerde görüp sevdiğinizin aksine hamileliğin başlarındaki ultrason muayenesi gayet vajinal bir muayene. Yani göbeğin üstüne bir jel döküp el ele tutuşmuş çiftlerin ekrana bakıp birbirlerine gülümsemesi şeklinde olmuyor. O jel bir nevi kaydırıcı olarak kullanılıyor. Ekranda bebeğimizi gösterdi doktor bize. “Ayyyyyy” diyecektim, kendimi buna hazırlamıştım ama “Hangisi?” diyebildim sadece. Ekranda gördüğümüz şeylerin, hangisi bizim çocuğumuzdu ki? Bilemedik. Asla anlayamadık. Bize fotoğrafını bile verdiler ama tanıdıklarımıza gösteremedik. Küçücük bir nokta… “Bakın yüzük şeklinde bir şey var şurada, işte o kalbi…”
Bizde yüzük yoktu ama yüzük şeklinde bir şey benim hayatımı değiştiriyordu. Bir çocuk gelecek bunun farkındaydım. Sevgilimin ne hissettiğini anlamaya çalıştım. Dudakları titriyordu, ağlamak üzereydi sanırım. Bana dönüp gülümsedi, ben de ona gülümsedim. Ben ağlayamıyordum ama gülümseyebilirdim. “Kız mı olsun istersin yoksa erkek mi?” diye sordu birden. “Kız” diye yanıtladım, sonra doğru cevabın bu olmadığına kanaat getirdim, “Eee sağlıklı olsun da…” diye gevelerken doktorumuz “Allah Allah, genelde erkekler erkek evlat isterler ama” dedi. “Erkek adamın erkek damadı olur.” diyivermişim.
Artık vedalaşıp odadan çıkarken asıl unuttuğum ve sormam gereken soruyu sordum.
-“Hocam biz şimdi dört ay kadar sonra Küba’ya gideceğiz. Bununla ilgili bir problem var mı? Ne yapalım? Biletleri çok önceden aldık…”
-“Onu gelecek ay geldiğinizde konuşalım”
Korkuyorum anne.